Feb 28, 2010

sanatçı tanıtımı

Eveeet, bugün çok ünlü bir sanatçıyı önereceğim sizlere! Buraya tıkla! yarak kendisine ulaşabilir, astronomik fiyatlara işlerini satın alabilir, sanatçıyı poh pohlayabilirsiniz. aman dikkat görsel şenliklerden dolayı zehirlenmeyesiniz.

iyi seyirler

Feb 24, 2010



alın size memleketimizdeki genç tasarımcı, fotoşipşakçı, stilci, müzikçi röportajlarını, yarışma ve sergi duyurularını derleyen "naaaays" dediğim bir online dergi:

her şey herkes iyi hoş da bu visual arts olayı biraz fazla üstüne abanılan bi alan oldu sanki. işler de, işlerin duyurulmasını sağlayan böyle siteler de bi yerden sonra ağızda yapay bir tat bırakabiliyor. ne bileyim, bir şeyler sentetikleşiyor gibi. daha çok konuşup yorum yapmicam, çünkü etraflıca düşünmedim. sadece duygusal olarak özetledim niahah. bu dönem philosophy of art dersi alıyorum, dönem sonunda konuşalım :blink:

whatever works.



bu woody allen denilen adamın dünyaya baktığı o gözler, o anlayış her seferinde olduğu gibi bu
filminde de beni sarsmayı başardı.

insan evladının nelere meyilli olabileceğini, neleri tolere edebileceğini, gereksiz yere bastırdığı duygularını, genel kanılara göre şekillendirdiği hayatın gereksizliğini ve değişimin ne kadar da basit olabileceğini - ve gerekliliğini - ve nicelerini kendine has tarzıyla gene çok başarılı bir şekilde anlatabilmiş.
işte filmden bir diyalog:

melody - üzgünsün biliyorum. anlamanı beklemiyorum. nasıl anlayabilirsin ki?
boris - inan bana, eğer kuantum fiziğini anlayabiliyorsam, düşük zekalı bir sopa çeviricisinin düşünce tarzını da anlayabilirim.

ve son nokta: "but on the whole, i'm sorry to say, we're a failed species"

ben hayran kaldım ya siz?


* ayrıca filmdeki Randy karakterindeki Henry Cavill!of of!

Feb 22, 2010

bana bunlarla gel*

*lox (tunalı) makarnalı sebze tabağı, waffle

*schlotzky's (cepa) newyork cheesecake

*bahçemiz (tunalı) burası biraz pahalı ama yemekleri ve ortamı baya güzel

*cookshop (gordion) ortamı çok güzel yemekleri lezzetli sunumları pek hoş

*quick china (park caddesinin girişinde) eğer çin mutfağı seviyorsanız bir numara

*roka (bahçeli) balıkçıdan sağa dönünce bilimum yeşillik köz sarımsak ve dürümler için




ankarada sevdiğim yemek yeme yerleri
hele birde marshmallow ve arkadaşlar olunca
tadından yenmiyor.

Feb 19, 2010

bayıldım yahu!

tıklayınız! pişman olmayacaksınız! nihahaha:D

ha birde bu hoşuma gitti daha çok daha çok diyorsanız:

                      wefindwildness

severek izliyorum ben şahsen.

Feb 18, 2010

herkes duysun! mağdurum ben!

bu bana yapılmamalıydı. lisede bu kadar popüler olan, üniversitede fena sayılmayacak birine bu yapılmamalıydı. heey facebook'ta 503 arkadaşım var benim!!

yeniden söylüyorum bu bana yapılmamalıydı!

olay şöle vuku buldu: şimdi ben bir exchange öğrenci olarak ilk gün studyo'ya gittim. sonrasında bana masa falan ayarlandı. iki ayrı ama aynı içerikli studyodan şansıma soğuk olanda masam tahsis edildi. bende bir hafta sonunda, soğuk studyoda yapamayacağıma kanaat getirip diğer studyodaki kızlara gidip durumumu izah ettim. onlarda "oh no, come come, very welcome, of course u can move here" gibi kelime öbeklerini bol ingiliz aksanlarıyla bana sıcak atolyede yer ayarladılar. yeni masamın yeni sandalyesine otuduğumda yanaklarım kızarmış, keyfim yerine gelmişti. sonunda kavuştuğum iç huzurla odama geri döndüm. hafta sonunu bu mutlulukla, içimde güller aça aça geçirdim.

ama o da ne?? pazartesi bir de gittim ne table kalmış ne de chair!! "ow what the hell is going on? bloody hell" dedim içimden. ama olanı biteni sorabileceğim bi allahın kulu yoktu o sözde "sıcak" studyoda. bende bir hışımla eşyalarımı alıp diğer soğuk studyoya döndüm. ordaki herkes döndüğüme sevindi. ama bu bloody hell sinirimi geçirmedi.

şimdi soğuk studyo eskisi kadar soğuk değil sanırım. ama bu bana yapılmamalıydı.
mağdurum ben!

Feb 17, 2010

hoşlanma.


sizi bilemem lakin bendeniz hoşlanma moduma geçtiğim an itibariyle ilginç bir yaratığa dönüştüğüme inanıyorum.

ilk olarak hoşlandığım adamın da benden hoşlanıyor olma potansiyelini en az yüzdede düşünerek kendi kendimi dibe vurduruyorum. bunun sonucunda o adamın suratına dahi bakamaz oluyorum ki bu da genellikle karşı tarafa duygularını belli edip onu etkilemek adına yapılması ön koşul olan gözlerin içine direk bakış koşulundan sonsuza kadar uzaklaşmış oluyorum.

ikinci olarak konuşmama durumu var. beğeniyorsam sizi yandınız zira çekinerek yerlerde sürünme moduna girmişimdir ve sizinle rahat rahat içimden geldiğince konuşamam. mutlaka suspusumdur ki normalde deli dolu hallerime zıt olan bu mod beni size karşı çok farklı bir yaratık olarak tanıtır. ay bi' gıcık olurum, sizden hoşlandığımı anlayacaksınız diye de ödüm kopar adeta, öyle mal mal başka taraflara bakarım, telefonda başkalarıyla konuşurum, sizin olduğunuz odada çok duramam içim sıkılır kaçarım. hep kötü kısmından düşlerim ki sonradan hayal kırıklığım daha az olsun diye umarım.

amma velakin eğer siz de benimle ilgilendiyseniz, durum gene değişmez! bu sefer de sizden ilgi beklerim, msn'e girerim ama sizinle konuşmam siz konuşun isterim. sizi görünce hemen selam veremem siz merak edip yanıma gelin isterim. her şey sizden gelsin isterim, biraz biraz sömürürüm ama bu moddayken de sizden uzak olacağım için siz de benim bir şey hissetmediğimi düşünebilirsiniz. sonra bir zaman gelir sizden iyi bir yüz bulursam da peşinizi bırakmam, töbe bir yere kıpırdamam.

ne pis bi' kadınım lan ben. bu ilgi görme manyaklığım beni öldürür, çekine çekine bir haller olurum, karşımdakine soğuk soğuk bakarım, sonra da sinir krizlerinin eşiğinde beklerim artık.


*tabii ki bu durum bir yerde görüp beğendiğim ve yeni tanıştığım insanlara yöneliktir genellikle. yoksa eğer ki uzun süredir hayatımdaysanız ve beni sevdiğinizi hissettirirseniz kedi gibi olurum yanınızda, kaymak gibi kayarım ağızda, tiryakilik yaratırım falan. HAHAHAH. yok bu da olmadı sanırım, evet, açıklanması zor kadınım.
-
-
- fotoğraf: steven klein

Feb 16, 2010

orange county



evet, aramızdan bazıları benim "the OC"ye düşkünlüğümü bilir .
çünkü kendisinin hayatımda gerçekten önemli bir yeri vardır.

oc'yi ilk izlediğim anı çok iyi hatırlıyorum.
lara'daki evdeydim, lise 1'in ilk haftasıydı.
kafam rahattı.
cnbc-e en sevdiğim kanaldı.
ve O'da ne!
"the OC"
cuma akşamları saat 20:00'da yayınlanan bu dizi
cuma gecesi 00:00'da
cumartesi 05:00'da
ve yine cumartesi 13:00'da tekrar ediyordu.
ve ben hiç birini kaçırmıyor, ağzım açık izliyordum.
galiba dawson's creek'ten sonra ilk defa bir diziye çarpılmıştım.
ve bu sefer lisedeydim.

çocuğum olunca kesinlikle ona the OC izleticeğim.

bu kültürü oda tatmalı.
müzik zevkimin şekillendiği o çağlarda iyiki bu diziye denk gelmişim
ve dönemin abidik gubidik şarkılarını değil,
death cab for cutie,
kaiser chiefs,
youth group,
the killers,
beck,
stars
jet,
gibi
mükemmel grupların müziklerini beynime kazıma şansı bulmuşum.

tabi bir de brody var.
ama köprünün altından çok sular aktı..


californiaa, californiaa
here we come!

Feb 12, 2010

forever young, i wanna be forever young with u

wuhuuw,
ilk postum!!
acikcasi biraz heyecanlandim!!

suan okulun mac odasindan yaziyorum size. oncelikle bu blogu acan kadina tesekkur ederim. benim yapmam gereken bir seydi ama iste hayat. iyi ki o yapmis, cok da guzel yapmis!

ve sizinle nasi tanistigimi anlatarak devam etmek istiyorum. yalniz komik olan su ki ikinizlede nasil tanistigimizi hatirlamiyorum sadece tahmin edebiliyorum.

-BALAK ile kesin annelerimiz bir "gunde" bulustugunda karsilasmisizdir. ilk basta biraz cekinmisimdir konusmaya; bunun nedeni gozlerimin gorunmesini engelleyen koca yanaklarim olsa gerek. sonra balak beni bir sekilde acmistir. oyunlar oynanmış, kısırlar yenmiş, kimbilir belki de beni yaramazlığa teşvik etmiş ve ya yanlış söylediğim kelimelerden birini o gün bana söyletebilmiştir.  (örnek: tufalet)

sonraları aynı mahallede oturduğumuz için ahbaplığımız ilerlemiş, açık hava oyunları oynamalar, beni kendi apartman bahçe sınırından bisikletle kaçırmalar, iki apartman ötede babama yakalanmalar ve  arabayla eve dönmeler gibi aktivitelere de adımız karışmıştır. balak, mahallenin kızlarıyla spice girls gösterisi yaparken ben biriktirdiğim paralarla aldığım, japon balığım poşetin içinde gösteriyi izlemiş ve çok beğenmişimdir. böyle böyle beraber büyümüş, büyüdükçe yaşananlar olaylar, problemler, aşklar, sevinçler de katlanarak artmıştır.

sonra ben mahalleden ayrılmış, antalya'nın diğer ucuna, batı yakasına taşındım. ama evden çıkmak istemeyen ergen bünyeme rağmen bir şekilde görüştük, sevgili balakla.

tarih 2010.. hala hayatımda balak. heran gülümsüyor. kafamızda binbir türlü soru işaretleri olsada, bi' araya gelince unutuyoruz onları. amaaan diyoruz. galiba bu bize annelerimizden geçen genetik miras. ne diyim hep kötüsünü alacak değiliz ya! iyiki de geçmiş!

-ARICAN ile tanışmamızı hatırlamam gerek esasında.yaşımız büyüktü. çünkü bizi balak tanıştırmıştı. ama galiba ilk görüşte aşk olmamlı ki aklım başımdan uçuvermiş. hiç bi' şey hatırlayamıyorum. arıcan ile çok kısıtlı zamanlarda buluşsakta yaşadıklarımız o kadar dolu doludur ki kendisiyle sanki hep beraberimmiş hissi yaratır.

o benim kadınımdır. yer yatağı eşimdir. yaratıcılığına özenilesi muhteşem bi' oluşumdur. kendisi tadından yenmez!

arıcanla az zamanlarda çok şeyler paylaşmış, paylaşamadığımız yerlerde hemen araya balak girmiş ve olandan bitenden beni haberdar etmiştir. böylelikle somut olarak arıcan'ın hayatında olmasam bile aşklarına, sevincine, (her zaman hiç olmamasını dilesem de hayat..) üzüntüsüne ortak olmuşumdur.


özetle balak, arıcan derken bu muhteşem insanlar listesi kılınç, çelikten,.. diye katlanarak artmıştır. hepsi hayatıma neşe ve daha çok kahkaha getirmiştir. çelikten'den büyük gülmeyi, kılınç'tan mandal olmayı öğrenmişimdir. hep beraber olmamız dileğiyle!

pek bi dram oldu ilk postum, biliyorum. galiba uzakta olmanın ve satellite heart dinlemenin sakıncaları bunlar.
her neyse ilk postum threesome'a hayırlı uğurlu olsun!

ismim.

şimdi burda son dönemlerde başıma gelen bir kaç durumdan söz etmek istiyorum.
durumlar ismimle ilgili.
malesefki arada bir unutuyorum kendisini!
mesela geçen vize döneminde sınav kağıdına adımı "gülçin" olarak yazmam.
final döneminde ise bir sınavda imza kağıdına benden önce imza atmış arkadaşım esra'nın adını okuyup kendi adımı yazarken tekrar esra yazmam.
ispanyolca dersinde dillere pelesenk olan "yo me llamo burçak" şarkımızın etkisiyle hoca bana adımı sorduğunda istemsizce "yo me llamo bu... ayh.. g....." diyerek herkesi şaşırtmam.
son bombalardan birisi de geçen gün yeni bir insanla tanışma merasimi sırasında, benden önce davranıp "merhaba ben burçak!" diyen burçak'tan sonra elimi uzatarak "merhaba ben burçak!" demem ve bunun yanlış birşey olduğunun ayırdına da 2 sn sonra anca aymam! tabii atılan kahkaların ve karşımdaki insanın garipsemiş yüz ifadesinin yardımıyla.
adımı sevmiyor değilim zira geçenlerde evdeyken, apartman sakinlerimizden bir teyzenin beni görüp de "aaaa okşan sen ne zaman geldin ankara'dan?" demesiyle adımın bir anda okşan olduğunu düşündüm ve orda daha da bir sevdim kendisini.
okşan ne lan?!

Feb 11, 2010

!f istanbul ank. ayağı ve biz

sayın lulu,
sizi geleneksel festival oyunumuza davet ediyorum:
linke tıklayınız: http://www.ifankara.com/tr/Program/Calendar
programa bakınız ve seçimlerinizi yapınız.
ben de eş zamanlı olarak seçimlerimi yapıyor olacağım.
kesişen kümelerimizi bulalım, biletlerimizi alalım, ank.daki nadide festival seçeneklerinden birini kaçırmayalım derim ben.

*sana gelince sayın dugu, wish u were here darling.

may the 'courage' be with us, ladies

yeni bir dönem yeni kararlar geyiğine ben de bi karar aldım:
kendimden cesur hareketler bekliyorum artık.
hepinizi beklerim refakatime, ne de olsa cesaret karşılıklı sergilenince level atlayan bişiy.
tüm muhtemel etiketleri, konuşmaları, yanlış anlaşılmaları hesaplamayı bırakıp yani süzgeçlerin kapaklarını açıp aklıma geleni söylemeye, söylediklerimi de yapmaya karar verdim. başladım bile. bakalım ne kadar sürecek.
birazcık delirmeden akıllı kalamayacağımı ve istediklerimi de yaşayamayacağımı anladım da ondan nihah

*bi de bgn futbol maçı izledim ya ben yıllar sonra ve dedim ki bu futbolcular kadar kro başka sporcu grubu var mıdır acaba...

jay z feat. pharrell - excuse me.

http://www.youtube.com/watch?v=tnDh0JhmaFw&feature=channel

işte hayal ettiğim sevgili tipi. helikopterle geziler, özel uçağında turlamalar, lüks arabaları bana hibe etmeler, elmas yüzükler, villada hizmetçili hayatlar, oh!

böyle olsun be.
kolay olsun.
rahat olsun.
r&b olsun.
HAHAHA.


*ayrıca pharrell bana gelsin.

Feb 10, 2010

tebrikler..

kukimin üstün uğraşları sonucu hayal ettiğimiz blog da açılmış olmuş.
ne tarz geyikler, dedikodular, şikayetler ve saçmalamalar içerir bilinmez ama şimdiden herkese hayırlı olsun demek istiyorum.
şahit olduklarımız, mağdur hallerimiz, geyiklerimiz, dedikodularımız, haberlerimiz, beğendiklerimiz vesairelerimiz. bunları burada hunharca ifşa edeceğiz.
ve tabi ki 3(üç)ten şaşmayacağız.
ladies,
let the madness begin!

*sayın dugu, 'erasmus, ben kaçar' diyerek izini kaybettirdiğin için şu blogu açmayı savsaklamanın cezasını yurda döndüğünde alacaksın! postlarınla ve ingiltere anılarınla burayı sık sık taciz et ki cezanı hafifletici sebeplerimiz olsun honey bunny.